Suyun içinde, kendi kendime
Ne yapacağımı bilemeyince
Bir acele, bir telaş ile
Sırtımdaki çantaya taçlar astım
Her birinde bir makam, bir taht görünce
Fısıldadım kendime hızlı arabaları
Gökyüzünde kayıp giden taşları
Çok rahat spor ayakkabılarımla
Bilemiyordum gerekenin ötesine gidebileceğimi
Hadi, şimdi durdur beni
Ben de ayaklarımı soktuğum suya ismini zikredeyim
Biliyorsun, inkâr etmedim hiçbir zaman
Ben biraz postmodernizmin kölesiyim
Biraz kavga,biraz kemer izi babadan
Biraz kin, biraz nefret, biraz toplum kin ve nefrete sürükleme
Biraz gökyüzü, biraz kan
Hepsi sığmış sırtımdaki çantaya
Bu çantayı bilhassa
Ecnebi reyonundan seçmişti bana tolga
Bilirsin, ne yaparsan yap
Duracak olman garantidir
Duruyor olabilmenin verdiği yırtıcılıkla
Dizimi kırdım, açtım çantamı
içindekilere baktım sonra
"dünya şöyle bir yerdir" diyebildiğim yaşlara ait
Bir adet gözlük, güzel ama çocuksu
Bir adet, herhangi bir otobüs durağı
Ben eminim, sen bilirsin
Herhangi bir şeyin bırakabileceği etkiyi
Herhangi bir şey, her zaman önemlidir
Herhangi bir kalem mesela
veya hastanede havale geçiren kızın babasının herhangi bir titremesi
Şimdi suyun ilk yirmi dört birimindeyim
Ve yılların yükünü fırlatmak üzereyim
İçindekiler göğe savrulurken
"İşte dünya!" diyeceğimi umut etmekteyim
Tolga bahse konu olan çantayı bana verirken
Biliyor gibiydi
Bir gün, şimdilik vücudumun ilk 24 birimini kaplayan şu suda
Yıllarca çantama istiflediklerimi
Gök yüzüne fırlatacağımı
peki nedir doğrusu?
kolay olanı, doğru olana tercih etmek mi?
gök yüzüne fırlatırken eskilerimi
Bu sorunun doğru cevabı
beni fırlatma eylemimden
alıkoyabilecek
tek
şeydi
durdum, yavaşça suyun tüm vücudumu aşmasını bekledim. Zira eski ateşim yoktu. Buna taşlanmış basiret ismini verecekken, sadece büyümek olduğunu anladım. Ve büyüdüm.