Anlattı erenler: Bir bahar değil,

Aşıkın ömründe bin bahar varmış.

Hicranla ağaran bu saçlar değil,

Sevgisiz kalan kalp ihtiyarlarmış...

 Diye anlatıyordu Çamlıbel gençlik adlı şiirinde gençliği. Her kime sorulacak olsa büyük çoğunluğu hayatlarının en güzel dönemi veya parçasını gençliği olarak tanımlar. Ancak insan hayatına bakıldığı zaman geçnlik; içinde yaşadığımız modern toplumda birey olma yolunda atılan ilk adım ve bir çok soru işaretlerinin bulunduğu çetrefilli dönemdir. Bir aslandan bahsediyor olsaydık veya bir maymundan en güzel dönemi olduğu, hiç soru işareti bırakmadan kabul görebilirdi. Ancak insan fıtratı gereği çok geç yürüyen ve uzun seneler bakıma muhtaç şekilde yetişen bir canlı.

 Aslında yalnızca bu mesele bile kendi içerisinde barındırdığı tezatlarla yeterince karmaşık. Mamafih konu bu kadarla özetlenebilecek kadar basit ve tek boyutlu değildir. Özellikle yaşamakta olduğumuz sözde modern çağda gençlik tanımının layığıyla anlaşılabilmesi adına bir çok farklı alandan ele almak tercih değil mecburiyettir. Gençliğe yüklenen bakış açısı ulus devletler açısından farklı, psikoloji açısından farklı, toplum tarafından bakışı farklıdır. Bu farklılıklar yaşanılan coğrafya ve devlete göre kendi içlerinde iyiden dallanıp budaklanmaktadır.

 Gençliğe toplum ve devlet gibi geniş perspektifle bakmadan öncesinde gençlik kelimesinin yapısıyyla ilgili bir çıkarımım olacak. Dilimizde kullanılan Gençlik kelimesi bana gen-lik kavramını çağrıştırıyor ve yaptığım çıkarımsa adeta gencin anne ve babasının genlerini aktardığı ve sakladığı bir şeye verilen ad gibi. Geniş perspektiften toplum ve kültür ile bakacak olursak gençlik kelimesi o toplumun, o kültürün 'Genliğidir' Genlerini aktardıkları ve sakladıkları banka gibi adeta. Bu benim gençlik kelimesi üzerine düşündüğüm bir şey. Kelimenin kökenini bilmemekle birlikte her ne kadar bu anlamda olmasa bile, oldukça garip bir tevafuk olduğunu söyleyebilirim.

 

 Gençlik hiç şüphesiz toplum için can damarı, bulunduğu toplumun devamını ve istikrarını garantileyen bir şeydir. Bu şey toplum için önemli, toplum bütünlüğünü canlı tutan onu besleyen(devlet içinde aynı şeyi söylemek mümkündür) kan görevi görür. Bu kanın kalitesi, değeri o toplumun gelişmişliğini gösterir. Bu sebepledir ki gelişmiş toplumlar(?) Gençlerin üzerine oldukça fazla eğilir, onların gelişimi için ciddi bütçeler ayrılır. Devlet ve toplum perspektifini bu noktada birleştirecek olursak şayet, bu söylediğimi destekler nitelikte olan erasmus programları, genç girişimcilere olanaklar, gençlerin kurduğu şirketlere vergi muafiyetleri, okulların sosyal açıdan imkanlarının genişletilmesi olabilir. Ancak bu noktada dikkatlerden kaçan önemli bir husus vardır ki o da kanın üretildiği noktanın atlanmasıdır.

 

 Peki kan metaforunda Batı medeniyetinin atladığı nokta tam olarak nedir? Elbette aile kurumu. Doğu toplumlarında aile yaşamına, akrabalık ilişkilerine olan bağlılığı batı ülkelerinde görmemekteyiz. Gencin birey olma yolunda elbette özgür olup kendi benliğini inşa etmesi hayıflanacak bir şey değildir. Ancak fazla özgürlük her gencin bir nevi Amerika'yı yeniden keşfetmesi gibi başıboş olması da faydalı bir şey olmaktan öte zaman kaybıdır. 

 

 Batı'da gençlik bitmiyor, zaman kaybediyor diyebiliriz böylelikle.

 

 Peki, bizi en çok ilgilendiren kendi toplumumuzda durum nasıl?

 

 Türk toplumunda yaşayan, o topluma ait olan bir genç olarak. Azınlıkları göz ardı edip bütüne baktığım zaman. Aile terbiyesini almış efendi insanlar, kültürünü yaşatmak isteyen, bulunduğu toplumdan(siyasi fikir ayrılıkları ve yönetim konusunda yaşanan eksiklikler haricinde) memnun olan bir gençlik görüyorum.

 

 Fakat Türk gençliği aslına bağlı olsada, toplum ve devlet batı kadar destek çıkmadığından hep bir farklı coğrafya özlemi içerisinde. 

 

 Gençler okullarını bitirip (tıpkı devletin ve toplumun ondan istediği gibi) hayata atıldıklarında bu gençler hayata dair hiç bir şey bilmemektedirler. Ne yırtılan kıyafetini dikecek kadar dikiş, ne de evini inşa edicek bilgi ne de azığını topraktan çıkarabilecek kadar bilgiye sahip değiliz. 

 

 Bu konuda hiç şüphesiz aciz bırakıldık. Bu acziyetimiz bizi farklı arayışlara, farklı coğrafyalarda köklenme istencini doğuruyor. 

 

Sonuç olarak gençliğimiz bitmedi aciz bırakıldı. İşin artık bu kısmında hedef aramak veya göstermek yerine her gencin şikayet etmeyi bir kenara bırakıp acziyetlerini gidermeleri gerekmektedir. Buna da hiç şüphesiz genç aslını ve kendisinin kim olduğunu tanıyarak başlamalıdır.